Tunca’nın Duvarı’ndan yeniden merhabalar. Son yazının üzerinden gene epeyce geçmiş ama neden olduğunu okudukça göreceksiniz, zira bu yazıyı Haziran ayı boyunca gidilen konser ve etkinliklere ayırdım ve Haziran bitmeden etkinlik bitmez deyip kalemi elime ancak alabildim. Hepsinden bahsedeceğim bu yazıda. Bakalım Haziran ayım nasıl geçmiş?
Haziran ayının benim için en güzel ve en anlamlı etkinliklerinden ilki 6 Haziran’da Büyükçekmece Mimar Sinan Koleji’nde gerçekleşen “Bir Yıldız Işığında Çocuk Sesleri” koro konseriydi. Büyükçekmece Belediyesi ve sanatçı Suat Suna’nın organizasyonuyla her sene farklı sanatçılarla gerçekleştirilen etkinlikte, o sene seçilen sanatçının şarkıları özel ve itinayla bir araya getirilmiş çocukların seslerine emanet edilirken, sanatçı da onur konuğu olarak bu etkinlikte gururlardan gurur beğeniyor.
Daha önce Edip Akbayram, Fatih Erkoç gibi müziğin kalburüstü isimlerini konuk eden etkinliğin bu seneki onur konuğu Yaşar oldu. Orkestra şefliğini Okan Tolga Mertel’in yaptığı, Çiğdem Güven şefliğinde Büyükçekmece Çocuk Korosu, Yaşar’ın 9 şarkısını beraber ve solo olarak Yaşar’ın önünde seslendirirken, salonda onur konuğu olarak bulunan Yaşar’ın zaman zaman mendillere uzandığını gördüm. Yaşar’ın sevdiklerinden gelen mesajların barkovizyonda gösterildiği anlar çok tatlıydı.
Konser ise şimdiye kadar gittiğim tüm konserler içinde en anlamlılarından biri oldu. İtinayla çalışılmış beraber ve solo Yaşar şarkıları çocuk korosunun seslerinden o kadar güzel tınladı ki emeği geçen herkese bir kere daha teşekkür etmekten kendimi alamadım. Solo performanslar çok dokunaklıydı. Çocuklar o kadar içten ve duygulu söylediler ki şarkıları, benim bile gözlerim dolmuşken Yaşar’ın duygularını hayal bile edemiyorum. Yaşar da gecenin sonunda sahneye çıkarak hem duygularını anlattı, hem de çocuklarla beraber şarkılarını seslendirdi. Her anlamda hiç kimsenin aklından çıkmayacak duygu dolu bir gece ve Yaşar için de gurur gecesiydi.
Bu çocuklar bu şarkılar çıktığında dünyada bile yoktular, işte şarkıların zamanüstülüğü burada kendini gösteriyor. Emeği geçen herkese bin alkış olsun. Bu konserler yepyeni sanatçılarla devam edecek ve melodiler küçük yaşlardan itibaren çocukların kulaklarına dolacak, belki böylece dünyada bir nebze mutluluk var diyebileceğiz.
O haftanın tek Yaşar etkinliği bu değildi. Ertesi gün yani 7 Haziran’da Yaşar’ın Kuruçeşme Arena Konseri’ndeydim. Bembeyaz bir takımla sahneye çıkan Yaşar Boğazın sularına karşı YaŞarkıları seslendirirken, binlerce Yaşarsever bir an yerinde duramadı.
Yaşar konserlerinin geleneği başta birkaç şarkıya oturarak (ki Yaşar konserlerini oturarak izlemek çok zordur, insan ayağa kalkıp o coşku dolu şarkıları sonuna kadar yaşamak ister) eşlik edip sonrasında ayağa kalkıp geceyi öyle bitirmek şeklindedir. Bu konserde de aksi olmadı.
Özellikle Yaşar’ın oğlu Kerem’in sahneye çıkıp babasını anons ettiği anlar çok tatlıydı. Yaşar’ın kendini en rahat hissettiği sahnelerdendir Kuruçeşme Arena. Hele de sevdiği dostlarını da görmüşse ayrı bir coşkulu söyler şarkılarını. Bu durum Kuruçeşme konserinde sık görülen bir durum, zira bir sanatçı en yüksek performansını kendini iyi hissettiği sahnelerde gösterir. Ses ve ışık düzeni de bu coşkuya çok güzel renk kattılar ki, Yaşar konserlerinin temel direği Berk Bulut’un elinden çıkmıştı ses ve ışık düzeni bu konserde de. Cezayir Menekşesi’yle başladığı konserinde Gel Benimle, Onun Vedası, Sebepsiz Fırtına kendi şarkılarının yanı sıra, idol olarak gördüğü Kayahan şarkılarına ve saygı albümlerinde seslendirdiği şarkılara da yer veren Yaşar’ı izlerken hop oturup hop kalktık, zira bu şarkılar duygu iniş çıkışları yüksek şarkılar ve bir an boğazınız düğümlenirken bir an kalkıp kendinizi çılgıncasına dans ederken bulacağınız bir konser deneyimidir Yaşar konserleri.
Tabi Yaşar konseri sadece Yaşar’dan ibaret değil. Bir de sahnede Yaşar’ın şarkılarına ruh üfleyen ve yıllardır orkestra üyeleri olmaktan çok artık aile gibi olan Gitarda Öner Tombuloğlu ve Erçin Bendivar, Davulda Sercan Barutçu, Bas Gitarda Buğra Kılıçak, Vurmalı çalgılarda Williams Richart Cardoso, klavyelerde Sergen Taşdemir ve vokallerde Ulviye Koçak ve Ayberk Akmaz’dan oluşan Kuşlar orkestrası da bu görkemli ambiyansı maharetli parmaklarıyla ve sesleriyle coşturdu. Yaşar bir ara sahneyi vokalistleri Ulviye Koçak ve Ayberke Akmaz’a bırakarak bu defa vokalistlerine vokal yaptı. Ulviye Koçak ve Ayberk Akmaz “Ya Sonra” şarkısını düet olarak seslendirdiler. Gerçek hayatta birlikte olan Ulviye ve Ayberk çiftinin uyumu düetlerine de yansıyor. Özel sahne de alıyorlar zaman zaman.
Yaşar konserin sonlarına doğru geçen Kasım ayında Barbaros’la yayınladığı Var Mı? şarkısını da Yaşarseverlere öğreterek beraber söyledi, ki Yaşar’ın en sevdiği şeydir sahnede seyircilerle etkileşim halinde şarkılarını söylemek. Bir güzel Yaşar gecesini bir dahakini sabırsızlıkla bekleyerek bitirdik ve kuliste de Yaşar’la güzel anların cilasını attık. 22 Ağustos’ta bir kez daha Kuruçeşme Arena’da olacak Yaşar.
Bu arada bir parantez açmak istiyorum bu noktada. Kuruçeşme Arena, İstanbul’un çoook büyük eksiklerinden birini kapatan bir konser alanı. Konser salonu kıtlığından dolayı sanatçıların barlara mahkûm bırakıldığı ve bu yüzden 18 yaş altı çok büyük bir konser izleyicisinin sevdiği sanatçıyı izleyemediği, gidenlerin de fahiş fiyatlarla sevdiği sanatçıyı izlemek zorunda kaldığı bir coğrafyada Boğaz’ın serin sularına karşı sevilen sanatçıların konser verdiği böyle konser mekanları adeta çöldeki vaha gibi. Paraf sponsorluğunda Poll Production’ın düzenlediği konserlerde Boğazdaki o güzel konser alanı her gün bir sanatçıyı ağırlıyor ve Eylül sonuna kadar devam edecek.
9 Haziran’da bir özel geceye katıldım. Tiyatro sanatçısı Hakan Meriçliler’in projesi olan “Yıl 1974 Tanju Okan gecesi” Haziran ayında izlemekten en çok mutlu olduğum etkinliklerden oldu. Hakan Meriçliler, Tanju Okan’ın hayatına değinip kimi hit şarkıların hikayelerini anlatırken kendisinin de bu projeyi yapmaya nasıl karar verdiğini anlattığı 1 buçuk saatlik gösteride, kendi sesinden Tanju Okan şarkılarıyla taçlandırdı. Hakan Meriçlilerin evinin salonunda Tanju Okan’ın anılarını anlatıyormuş hissi verecek şekilde kurgulanmış interaktif gösterisinin prömiyeriydi bu ve kimi kendi anılarından kimi Tanju Okan’ın oğlu Tansu’yla olan anılarından oluşuyordu gösteri.
Gösterinin onur konuğu, yılların üstat müzisyeni ve Tanju Okan’ın müzik hayatının en önemli müzik adamlarından Nino Varon’du. Zaman zaman Hakan Meriçliler’le paslaşan Nino Varon’la tanışmak ve konuşmak benim için çok kıymetliydi. Hakan Meriçliler de seyircinin ilgisinden memnundu, sıcak ve samimi, anılarla ve Tanju Okan şarkılarıyla dolu bir gecede Tanju Okan’a gönderdik dualarımızı ve rakılarımızı ve daha da devamı gelecek bu gösterilerin. Hakan Meriçliler’in Tanju Okan’ın en sevdiği sözlerine atıfta bulunurcasına söylediği gibi “Oh bee!” dedik hepimiz, eminim Tanju Okan ve oğlu Tansu Okan da duymuştur onlara duyulan sevgiyi. Zira Tanju Okan’ın yaşarken en büyük isteği “Bir gün bir Tanju Okan vardı desinler”miş. O halde iyi ki bu dünyada bir Tanju Okan vardı, diyorum ben de.
Haziran ayında Kartal Kitap fuarı 3. Defa düzenlendi ve 3-11 Haziran arası devam eden kitap fuarında Serkan Türk moderatörlüğünde her gün kıymetli yazar ve sanatçılarla söyleşiler düzenlendi. Ben de benim için çok kıymetli olan 90ların çılgın kızı 2000’lerin muhteşem şair ve yazarı Umay Umay söyleşisine gittim. Umay Umay her zaman aykırılığın, sürüye uymamanın temsilcisi oldu benim için ve yaptığı her şeyi kalbimden severek Umay’ı takip ettim. Bu söyleşide de Umay Umay’ı izlemek çok keyifliydi. Serkan Türk’le yaptığı söyleşide, müzikle, edebiyatla, hayatla ilgili düşüncelerini paylaştı Umay. Yeni bir mini albüm müjdesini verirken müziğe bakışından da bahsetti. Aynı şeyleri yapmayı hiç sevmediği, aynı şarkıları bile söylemeyi sevmediğini, aynı insanlarla çalışmak istemediğini söyledi müzik olarak, gene de menajerinin ricasını kırmayacak Hareket Vakti şarkısını yeniden çıkaracağının müjdesini verdi.
Bakalım 1994’teki çılgın Umay’dan 29 sene sonraki olgun Umay’dan nasıl bir Hareket Vakti dinleyeceğiz. Umay aynı zamanda yazım sürecini anlattı, bir şiirin aklına nasıl dolduğundan, bir kitabın yazımına nasıl başladığından bahsetti, “bazen aklıma doluyor dizeler ve kalem nereye götürürse orada yazmaya başlıyorum, hiçbir hazırlık vs.” yapmadan diye anlattı süreci. Buna göre samimiyet ve sahicilik aradığını belirtti şiirde, şiir ya da kitap yazarken “içinden nasıl geliyorsa kâğıda öyle aktardığını, bazılarını çok beğendiğini, bazılarını sonradan hiç beğenmediğini” anlattı. Ayrıca bir şiirde veya bir kitapta en önem verdiği şeyleri sıraladı. Türkiye’de çok cesur bir iş olarak Şiir dergisi çıkartan Umay, tüm samimiliği, sahiciliği ve dobralığıyla LGBTi’lere selam etmeyi unutmadı. Tam bir dünya insanı olan Umay’ın yeni eserlerini ve üretimlerini heyecanla beklemek düşüyor bize de.
Haziran’ın konser etkinliklerinin en coşkulularından biri Nil Karaibrahimgil Kuruçeşme Arena konseri oldu. Dostum Mustafa Terbiyeci sayesinde yanımda canım dostlarım Birsen ve Müge’yle gidebildiğim konserde, Nil Karaibrahimgil bolca sürprizli ve ev sohbeti tadında bir konser gerçekleştirdi. Burası İstanbul şarkısıyla adeta Boğaz’a nazır Kuruçeşme Arena’ya bir merhabayla başladığı konserinde, 6 albümünün ve çıkardığı teklilerin çoğuna yer verdi. Ne çok sevdiğim şarkısı varmış Nil’in. Konserde görsel şovlar da muhteşem hazırlanmıştı. Fonda lirik video şeklinde şarkılar ve görseller sunulurken, ön planda, konserin ilk bölümünde Nil’in bütün orkestrasının aynı kostümleri giymesi çok tatlı olmuştu. Kırmızı renk parçalı kostüm temasıyla adeta Yeşilçam filmlerinden bir sahne gibiydi Nil’in ilk yarı kostümü.
Orkestranın da aynı desenli kıyafetler giymesiyle yaratılan uyum konserin en güzel görüntülerinden bazılarını oluşturdu. Nil zaman zaman şarkıların yaratım süreçlerini ve hikayelerini anlatarak şarkıları daha da anlamlandırdı. Özellikle Kek şarkısını yaptığında aldığı eleştirileri ve “bu tutmaz” denildikten sonra şarkının hit olmasıyla yaşadığı şaşkınlığı, yazdığım ilk şarkı dediği “XL”ı radyoda ilk dinlediği zamanki heyecanını anlatırken, aslında yeni şarkı yazarlarını cesaretlendirici bir iş de yaptı. Zira konserde “benim zamanında yaptığım gibi odasında şarkı yazmaya çalışan var mı?” diye sordu ve kalkan ellere bakarak, yazmaya devam edin, hayallerinizden asla vaz geçmeyin, ben de hayal ettim ve şu an buradayım” diyerek cesaretlendirdi.
Ben de kendimce şarkılar yazmaya çalışan bir müziksever olarak dersler çıkarttım tabi. Konserin ikinci kısmında fıstık yeşili renkli kabarık bir kıyafet giyen Nil gerçekten muhteşem görünüyordu. Sahneye İlayda isimli küçük bir sanatçı adayını çıkaran Nil onunla adeta kendi küçüklüğüyle düet yaparmış gibi karşılıklı diyalog tarzı bir şarkı seslendirdi. Yolu bahtı açık olsun İlayda’nın konserin duygusal kontenjanını büyük kapattı. O kadar tatlıydı ki o anlar, aklıma çekim yapmak bile gelmedi, sadece o ana odaklanıp yaşadım. Sonrasında Nil konseri tüm coşkusuyla devam etti ve konserin sonlarına doğru kendimi her zamanki gibi sahnenin önüne atıp çılgıncasına dans ettim “Seviyorum Sevmiyorum” şarkısında.
Konser yoğun alkış ıslık eşliğinde Nil’in “Ben Buraya Çıplak Geldim” şarkısıyla biterken, aklımızda o güzel görüntüler, sesler ve anlar kaldı. (Not: sizinle aynı frekansta olan dostlarla konser izlemek ayrı bir keyif oluyor. Birsen ve Müge’ye o geceyi benimle paylaştıkları için teşekkür ederim, sizinle her yere gelirim ben.)
Haziran ayında canım hocam Buket Bengisu Kospançalı da Doğan Kospançalı’yla birlikte Bodrum öncesi son konserini Sakman Konak’ta yaptı. Bence diva seslerden Buket’in çok geniş bir yelpazedeki müzikal yorumculuğuna doyduğumuz gecede, Whitney Houston’lara da daldık, 90’lardan çıktık, Buket’in kendi şarkılarını da dinledik, Doğan Kospançalı’nın alameti farikası Belle yorumunu da es geçmedik. Şarkıların yanı sıra çiftin birbirleriyle ve dinleyicileriyle esprili atışmaları da muhteşem bir müzik gecesini bir salon oturması samimiyeti kazandırdı, ki Sakman Konak’taki performans geceleri hep öyle bir ambiyansa sahiptir.
Gecede Doğan Kospançalı’nın öğrencisi ve bestecisi Neşe Seçil de biri kendi bestesi olan iki şarkıyla geceye renk katan isimlerden oldu. Mekân küçük olsa da katılanlarla birlikte çıkan ses büyük bir konser salonu coşkusu yaratıyor ve tabi ki mekânın eli ayağı direği Gülşah’ın da bir yandan servis işlerini yürütürken bir yandan ses ve ışık işlerini yürütmesi alkışlanası bir efor oldu. Buket ve Doğan gümbür gümbür sesleri ve sahneleriyle yaz boyunca Bodrum’da olacak. Bence bu yazıyı okurken Buket Bengisu’nun şarkıları Asla Asla, Yalan, Kırık Ayna şarkılarını kulaklarınızdan eksik etmeyin.
Haziran ayı biterken, Tunca’nın gece gezmeleri bitmiyordu. Gerçi bu defaki daha akşamüstü gezmesi oldu. 2016 yılından beri şarkılarıyla huzur denizinde yüzdüren Ezgi Aktan daha önce teknik bir nedenden ertelenen dinleti konserini 18 Haziran’da Moda İskelesi’nde yaptı. Çok sevdiğim arkadaşım Ezgi’nin konserine canım arkadaşım Zeynep’le gittik. 2016 yılında “İyi Ki” adını verdiği albümden itibaren kendi şarkılarını yazıp yayınlayan, kadın ozan dediğim Ezgi Aktan, gürültüden cıstaklardan yorulan kulaklara merhem olarak dünyaya gelmiş. Hayata, aşka, umuda, sevgiye dair şarkılarıyla adeta bir terapi gibi gelen Ezgi Aktan şarkıları, bu defa Moda İskelesi’nden semaya salındı. İyi Ki, Gece, Dağınık, Denize Çıkan albüm ve EP’leri ile birlikte teklilerini gitarist arkadaşları Miraç Yavuz (elektrik gitar) ve Yiğit Büyükeroğlu (akustik gitar) eşliğinde söylerken, Pinhani ve Moğollar gibi sevdiği grupların şarkılarına da kendi tarzında repertuvarında yer vermiş.
Katılım da bir hayli yüksekti. Ezgi tüm duruluğu ve samimiliğiyle hem şarkılarını söyledi hem de şarkılarla ilgili anekdotlar anlattı. Böyle interaktif akustik konserler son zamanlarda baya revaçta. Şahsen bu durum beni çok mutlu ediyor. Büyük konser alanlarının coşkusu da bir başka tabi ama böyle dinleti konserlerde de sanatçıyla daha iyi iletişim ve bağ kuruluyor ve daha interaktif bir ortam oluşuyor. Ezgi de zaten sıcaklığıyla Olympia’da da konser verse izleyicilerle bağ kurmayı iyi bilir. Hülasa Ezgi bu konserde kâh gitarist arkadaşlarıyla paslaşarak, kâh seyirciler arasında kendini özel olarak takip edenlere vefasını gösterip selam ederek ve istek şarkılarını söyleyerek, kah güldürerek, kah hüzünlendirerek farkına bile varmadan geçirdiğimiz iki saat yaşattı ve bu konserde yer alamayan güzel şarkılarını bir sonraki konserde telafi edeceğinin sözünü vererek konseri sonlandırdı. Daha nicelerine…
Haziran ayımın son etkinliği Bodrum’da yaşayan müzisyen Gözde Öney ve Baran Diken’in başlangıçta bir YouTube projesi olarak başlayıp sonrasında konser serisi haline getirdikleri “2 teklik şarkılar” konseri oldu. Gözde Öney, müzik dünyasının sessiz ama derinden giden isimlerinden biri. Çeşitli reklam cıngılları ve vokalistlikle geçen yılların ardından 2017 yılında İki Gölge isimli şahane bir albüme imza attıktan sonra İstanbul’dan ayrılıp Bodrum’a yerleşen müzisyenler arasına katıldı ve çalışmalarını oradan sürdürüyor.
Geçen yıllar içinde Tuna Kiremitçi’yle “Görmüyorsun”, solo olarak “Biraz Kül Biraz Duman”, “Gitmek”, Jehan Barbur’la “Aynı Sarhoşluklar”, Mahmut Çınar’la “Ayın Koynu” ve en son “Tut Elimi” şarkılarıyla üretken de bir müzisyen Gözde. 21 Haziran akşamı Ataşehir Cibalikapı Balıkçısında gerçekleşen gecede ise, adından da anlaşılacağı üzere 2 Teklik Şarkılar projesi çerçevesinde Baran Diken ile hayatımızda yer etmiş çoğu Yeşilçam filmlerinin fon müziği olan Türk Sanat Müziği eserlerinden bir repertuarla karşımızdaydı Gözde ve Baran.
Gözde’nin çok tatlı ve özel ses tınısı var, vibrasyonu, rengi ve esasen söylemesi maharet isteyen sanat müziği şarkılarını da söylerken o kadar kendine yakıştırıyor ki, insan hangi şarkıyı bir daha Gözde Öney’in sesinden dinlemek isteyeceğini şaşırıyor. Bu şarkı bu programda Elbet Bir Gün Buluşacağız oldu ve şarkı iki defa icra edildi. Baran Diken’in de eşsiz gitar eşliğiyle, sanat müziğine modern bir yorum getirildi.
Çok sevdiğim dostum Mahmut Çınar’la ve bir dost meclisinde beraber izlerken aklımızdan kalbimizden yaşanılan o anlar geçti ve bir kadeh rakı tokuşturmasında gece anlamını buldu. Repertuvar zaten çok iyi seçilmişti. Hani adına yakışır 2 Teklik Şarkılar gibi. Gözde ve Baran bu konserleri çok sık yapmıyor ama yapınca da tadına doyulmuyor. Siz gene de Gözde Öney’i sosyal medyalardan takip edip “konser yap” diye darlayarak belki daha çok konser vermesini sağlayabilirsiniz. Bu arada kendi şarkılarından oluşan bir konser isteğimi de buraya bırakayım.
BU YAZININ ÖZEL KONUĞU:
MAHMUT ÇINAR
Bazen yaşanılan kötü olaylar çok çok güzel gelişmelere açılan kapılar olabiliyor. Ülke henüz normal olduğu zamanlarda akademisyenken, birdenbire saçma sapan bir gündemle işinden ayrılmak zorunda kalan Mahmut Çınar, içindeki müzikal birikimini dışa vurmaya başlamasının akabinde birdenbire kendini s
ahnelerde buldu. İyi de oldu. Demek ki onun müziğini yaşamamız için saçma sapan şeyler yaşaması gerekiyormuş. Her şerde bir hayır var dedikleri bu olsa gerek.
YouTube’da yayınlandığı birbirinden güzel şarkıları 2019 yılında Bul Beni albümünde toplayıp, bir de üstüne Hüsnü Arkan’la düet yapan Mahmut Çınar, üretimlerine hız kesmeden devam ediyor. “Bul Beni” albümü sonrasında, “Mahir Ah”, “Ben Sana Küstüm”, “Dünya Gözüyle”, Gözde Öney’le “Ayın Koynu”, “Aşk Dediğin”, “Koyu Siyah”, eşi Tuğba’yla ortaklığı “Heves” ve en son Hüseyin Turan’la düeti “Bir Deli Seyran”la üretim halkasına yeni bir zincir eklendi. Sesinde çok sevdiği ve etkilendiği şarkıcı grupların tınıları var Mahmut Çınar’ın, özellikle Ezginin Günlüğü ve Bülent Ortaçgil gibi ilhamlarından çok feyz almış ama bu yorumu kesinlikle taklit etmek şeklinde değil, bir Mahmut Çınar özgünlüğü var yorumlarında, müzikal olarak nelerden beslendiğini hissettiren.
Tarzında özgün müzik de var, pop da var, türkü de var. Ezginin Günlüğü grubunda bir süre solistlik yapan Mahmut Çınar, yeniden kendi kanatlarıyla uçuyor. Arada da ustam dediği Bülent Ortaçgil’le yapılmış bir nehir söyleşi kitabı da çıkarttı Mahmut Çınar. Bu yazıyı da en son çıkarmış olduğu “Bir Deli Seyran” eşliğinde yazıyorum. Mahmut Çınar’ın şarkılarını keşfedin, keşfettirin. Hayatın ta içinden şarkılar bunlar.
“Bir Deli Seyran”, türkü formunda bir eser. Hüseyin Turan gibi üstatla uyumlu ortaklık, o güzel sözlerle birleşince dinlemeye doyulmaz bir dinleti meydana getirmiş. Sevenin sevdiği için hiçbir fedakarlıktan kaçınamayacağını ve sevdanın hiçbir engel tanımayacağını söyleyen türküde, aşkın acısı da yer alıyor, umut da vuslat özlemi de efkâr da... Gene Mahmut Çınar kaleminin ustalığı yansımış sözlere, boş ve ucuz bir sevda ağıtı değil bu, bilakis hissedilerek seçilmiş ve özenle kullanılmış sevda kelimeleri. Hüseyin Turan’la birlikte icra edilmesi de iki eski dostun dertleşmesi havası vermiş şarkıya, adeta bir rakı masasında sevda meselesi dökülmüş de ağızlardan, herkes mevzuya kendi açısından bakıyor gibi.
Son söz olarak; Çınar ve Turan, sevdadan dert çeken iki eski dostu canlandırmış bu türküde. Özel hayatlarında da çok samimi iki dost olan Hüseyin Turan ve Mahmut Çınar’ın sağlam dostluklarının bu türküye yansımaması imkansızdı zaten. Alkışlar Bir Deli Seyran’a…
Hülasa Haziran ayım bu etkinliklerle dolu dolu geçti ve ben ancak sindirerek ve ufuktaki yeni konser haberlerine bakarak kaleme alıyorum.
Kültür ve sanatı bırakmayın, konserlere, sergilere, fuarlara gidin, zira bu ülkeyi ancak yükselen sanat, kültür ve bilinç düzeyi kurtaracak. Ben umutluyum, siz de umudunuzu kaybetmeyin. Yeni yazılarda görüşmek üzere.
Comments