Tunca’nın duvarı bir süredir boş kaldı ama bu yazıyı okuyunca anlayacaksınız, zira yazmaya nerden başlayacağımı bilemediğimden ancak başına oturabildim. Nisan ayı benim için çok önemli bir kayıpla başladı, çok benim müzik yazarlığı konusundaki dört yapraklı yoncalarımdan biri olan Tolga Akyıldız’ın ani kaybı nedeniyle bütün ay ne bir şey yazabilecek takati ne de o isteği duydum. Ne var ki her yazı zamanını bekliyor misali, geçen Cuma Tolga Akyıldız’ın başlattığı muhteşem etkinlik %100 Açık Sahne bir kez de Tolga Akyıldız için yapılacağı zaman, işte zamanı geldi dedim, Tolga Akyıldız’ın benim için önemini anlatabilecek kelimeleri bulabilecek miyim endişeleriyle. Ama deneyeceğim, en azından Tolga abinin bir yerlerden bana bakıp yazmamı isterdi diye düşünerek. Zira 10 yıldır yapılan %100 Açık Sahne etkinliklerin hepsine gitmiş ve yazılarını bloğumda yazmıştım. Bu etkinliklerden bahsetmeden önce Tolga abiden bahsetmek lazım.
Tolga Akyıldız, gazetecilik macerası, müziğe olan ilgisiyle ve girişkenliğiyle Hey Dergisi'nin sahibi Hulusi Tunca’nın dikkatini çekmesiyle başlıyor. Önceleri 80lerin pop yıldızı Sandra fan kulübünün kurulmasına ön ayak olması sonrasında yazılar yazarak gelecekte yapacağı işin zaten ilk sinyallerini vermişti.
Üniversitede psikoloji eğitimi alarak o altın bileziği de bileğine taktıktan sonra efsane dergi Blue Jean yılları geliyor ve yaklaşık on yıl Blue Jean’ın genel yayın yönetmeni olarak o şahane dergiden bizlere ulaşıyor. İşte benim Tolga abiyi tanıdığım yer o satırlardı. Yıllarca aldım o dergiyi ki hala durur hepsi. Tespitleri, önerileri, tavsiyeleri derken bana bilmeden yön de gösteriyordu müzik yazarlığı nasıl yapılır, eleştiri nasıl yapılır diye.
Tabii o zamanlar sosyal medya filan yok. 2007 yılında sosyal medyayı keşfeder etmez, ilk yaptığım şeylerden biri Tolga Akyıldız’a ulaşmak ve bana yaptığı katkıyı ona söylemek oldu. Sanırım onun da dikkatini çekmişti benim müzik konusundaki derin tutkum ve bakış açım. Zamanla yazıştıkça, artık o benim abim, mentorum, yol göstericimdi. Ben aklıma geldikçe dinlediğim yeni albümleri, “Abi bu albümün burası böyle, şurası aslında şöyle mi olmalıydı?” diye çalakalem yazıyordum. Sonra Tolga abi Blue Jean’den ayrıldı ve PopVirüs yazıları ile Hürriyet Gazetesi'nde müzik yazıları yazmaya başladı. Sonra PopVirüs’ü konsept pop partileri olarak mekânlara taşıyarak DJ'lik yaptığı çeşitli partilerine davet etti beni de.
Sonra Milliyet’te "Sokak Çocuğu" köşesine başladı. Müzikmentor markasıyla danışmanlık yaptı. Derken %100 Açık Sahne günleri başladı. Ah o %100 Açık Sahne… Tolga abiden başka kimsenin başaramayacağı muhteşem etkinlik. 2013 yılından 3 Nisan 2023 yılındaki vefatına kadar kimlere kimlere müzik yolunda kapı açmış etkinlik. Bu etkinlikte müziğin kalburüstü isimleri, müzik yolculuğuna yeni başlamış isimlerle aynı sahneyi paylaşıyor ve siz atıyorum Manga'yı dinlemeye geldiğinizde yeni bir sanatçının müziğini de keşfediyordunuz ve etkinlik o sanatçının/grubun tanınmasına da vesile oluyordu.
Bazı %100 Açık Sahne’lerde o kadar fazla sanatçı konuk oluyordu ki, 20:00’de başlayan bir Açık Sahne’nin gece 03:00’te bittiğini bilirim, hepsini sonuna kadar izliyordum. Adeta tek gecede üç festivallik sanatçı izleyebiliyorduk. On yılda yüzlerce sanatçı geldi geçti o sahneden, bunlardan bazıları zaman içinde kült isimler haline bile geldi.
Tek üzüldüğüm nokta, müzikte böyle kocaman büsbüyük bir misyon edinen, böylesi müziğe dev katkı sunan bir etkinliğe müziğin nüfuzlu kişilerinden kimsenin gelmemesiydi. Ben bir tek İzzet Öz’ü görürdüm o gecelerde, ki Tolga abinin cenazesinde de en önlerde yer aldı İzzet abi, Allah’ım ona uzun ömürler versin.
Tolga abi, çorak müzik ortamında adeta iğneyle kuyu kazarcasına bu geceleri gelenekselleştirmişti. O etkinlik mekanından girdiğimde gözüm hep Tolga Abi’yi arardı ve görünce gülerek “hoş geldin kardeşim” demesi mutlu ederdi. Sahneden müzikle ilgileneceklere de çok güzel tüyolar salardı, o tüyoları yakalayanlar şimdi milyonluk şarkıların sahibi oldu. Mesela ben zamanımızın en iyi şarkı yazarları olan Sena Şener, Kalben, Nuri Harun Ateş’i ilk o etkinlikte, daha kimse onları bilmezken izlemiştim. Tolga Abi’de yetenek parıltısı olan müzisyeni bir bakışta gözünden tanır ve %100 Açık Sahne’ye çıkarırdı. Onlar dışında, başka yerlerde dev paralara çıkan o kadar sanatçıyı bir telefonla oraya getirmeyi de Tolga abi’den başka kimse başaramazdı.
Tolga Abi’yi çok sevdiklerinden geliyordu herkes ve bu sevgiyi kazanmak da her babayiğidin harcı değil bu çıkarlarla dolu müzik dünyasında malumunuz. Tolga abi bunu başarmıştı, yani hem dev sanatçıların hem de onların kitlesinin sevgisini kazanmayı. Teklifsiz, çabasız, doğal, olduğu gibi, saf sevgi vardı Tolga Abi’ye… Pentagram, Şebnem Ferah, Bulutsuzluk Özlemi, Baba Zula, Sattas, Manga, Göksel, Yaşar, Hayko Cepkin, Fuat Güner, Moğollar, Seyyal Taner, Mavi Sakal ve daha nice müzik dünyasının birbirinden farklı türlerinin en iyileri Tolga abi sayesinde bizimle buluşmuştu. Ben o gecelerin hepsine gittim ve yazılarını yazdım. Beni o gecelere davet ettiği için Tolga Abi’ye ne kadar teşekkür etsem azdır.
Blogumda onu HAYATIMA DOKUNAN MÜZİK YAZARLARI yazımda anlatırken şöyle demiştim:
Onun adına ilk rastladığımda henüz Blue Jean okuru bir yeniyetmeydim. Yazılarını okur, dergileri biriktirirdim, hala da durur o Blue Jean’ler bende. Gel zaman git zaman, büyüdüm, müzik içimde bir tutku oldu ve zaten bir avuç iyi müzik aşığı olduğumuz için yollarımız kesişti. Ben hep müzikle ilgiliydim, derken Facebook filan sosyal medya sayesinde yıllar sonra iletişime geçtim. Sanırım kendimi iyi ifade etmiş olmalıyım, arkadaşlığımız o günden bu yana hep müthiş bir seyir izledi. O benim Takabim oldu, ben onun hevesli müzik kardeşi. Ona baktıkça, müzikteki yönümü belirleme yolunda kararlarım değişti ya da güçlendi. Onun telkinleri ve tavsiyeleri beni rahatlattı, yol gösterdi. O sıralar çalıştığım organizasyon şirketinin yarışması da tanışmamızda kendimi ifade edebilmeme yardımcı oldu, bunu yadsıyamam. O yarışmada jüriyken ya da yaptığı Popvirüs gecelerinde yaptığımız sohbetlerde samimiyetimiz ilerledi. Özellikle bir doğum gününde beş altı saat, Demet, Melike Karakartal ve Tolga abi ile yaptığımız bir muhabbet vardır ki, tadı damağımdan hiç gitmez. O ayrı bir frekanstı. Takabi benim mesleki hezeyanlarımı, kimi saçma heyecanlarımı ve çığlıklarımı sabırla dinledi, tavsiyeler verdi. Ondaki o muzip ve espritüel yanı sevdim. Samimiyetini, cool abiliğini sevdim. Yazıları benim için ayrı bir keyif. Blue Jean’le başladığım okurluğum önce Hürriyet’te Popvirüs’le ardından Milliyet Cadde’de Sokak Çocuğu ile devam etti. Onun gözlemleri, güncel olaylara bakışı, fikirlerini savunuşu ve dahi iyi müziği hak ettiği yere getirme çabası bana yol gösterici oldu, kendi fikirlerime çok yakın şeyler okudum o yazılarda. Üstelik sadece yerli değil yabancı müziklerde de ciddi anlamda çok şey öğrendim.
Tolga Abi’yle yaşadığım en güzel anılardan biri, Tolga Abi’nin o sırada işletmesini aldığı Cihangir’deki Baykuş adlı mekândaki doğum günüydü. Hepsine ayrı ayrı hayran olduğum Blue Jean ekibi tam kadro ordaydı. Ben de doğum günü hediyesi olarak, Blue Jean dergisinin ilk iki sene tam serisini ciltletip getirmiştim. Bugün bile o gözlerindeki mutluluk aklımdadır. Bütün ekibi yanına toplayıp anılara dalmışlar, kahkahalar havada uçuşmuştu. O gecenin konuklarından biri Demet Sağıroğlu ve Tuna Kiremitçi ile benim daha önce bir yarışmada izlerken favorim olan ve sonradan gazete yazarlığına başlayan şimdilerde Londra’da yaşayan Melike Karakartal’dı. O gece 4 – 5 saat öyle güzel bir sohbet kurulmuştu ki, hala bugün düşününce bile şükrederim, hatta o gece sevgili Demet’le de tanışıklığımız da arkadaşlığa dönüşmüştü.
Tolga abi 2014 yılında yazdığı kısa öykülerden “ÖZÜR DİLERİM ÇOK SEVDİM” isimli bir de kitap yayınladı ve imza günündeki sohbetlerimiz de Tolga abiyle yaşayabildiğim için şükrettiğim anlar oldu. Bana “Neredeyse “elime doğdun” Hep kardeşim olarak kalacaksın, ben de her zaman yanında olacağım. Muhabbetle” yazmıştı 11 Mayıs 2014 tarihinde kitabının imza gününde (Bu satırları yazdığım sırada o tarihe tam dört gün var, zaman hepimizin acımasız efendisi). Bu benim gibi hevesli bir müzik yazarı için muhteşem bir an oldu.
Tolga abi benim Yaşar sevgimi de biliyordu, bir keresinde Yaşar’la röportaj öncesi beni aramıştı, “Sen iyi tanıyorsun Yaşar’ı, farklı ne sorabilirim, var mı hiç gündeme gelmemiş bir özelliği?”, diye fikrimi almıştı. Nasıl geçiyor gözümün önünden o konuşmalarımız.
Tolga abinin hayatıma açtığı kapılardan en güzellerinden biri de benim gibi acemi bir blog yazarını, profesyonel blog yazarları gecesine davet etmesi oldu. Bu gecelerde müzik blog yazarları ile bir sanatçı bir araya geliyordu, hem sanatçıyla sohbetler ediliyor hem de kaynaşmalar sağlanıyordu. Ben birinde Ceylan Ertem birinde Harun Tekin’in konuk olduğu iki geceye Tolga abi sayesinde katıldım ve yazılarını yazdım. Benim için unutulmaz gecelerdi.
Tolga abi dendiğinde, çok yakın dostu ve üç sene önce apansız bir şekilde kaybettiğimiz Çağlan Tekil’e de dualarımızı ve selamlarımızı göndermeden olmaz. Tolga abi, Çağlan’ın hatırasına o kadar vefayla sahip çıktı ki, Allah herkese böyle dostlar nasip etsin. Çağlan Tekil müzik kütüphanesi kurması yanında, her fırsatta Çağlan’lı anlarını kardeşlik bir insanı bu kadar mı çeker. Tolga abi de bir gece ansızın, hem de Çağlan’ın gittiği günlerde Çağlan’la aynı nedenle aramızdan ayrılıverdi. Haberi duyunca, oturduğum yerde kalakaldığımı hatırlıyorum.
Tolga abi, her gün sosyal medyada bir mavra resmini ya da bir projesini paylaşan, hep orada olacakmış gibi gelen Tolga abi nasıl gidiverirdi? Hala inanasım gelmiyor ama çok özlüyorum.
Pandemide instagram üzerinde müziğin arka planındaki insanlarla söyleşiler yaparak gene müziğe hizmet etmeye devam etti Tolga abi, çok aydınlatıcı ve faydalı bu programlar bize kâr kaldı. En son gittiğim %100 Açık Sahne, pandemiden sonra ilk kez 10 Eylül 2021 tarihinde Baba Zula ve konuklarını ağırlayan Açık Sahne olmuştu. %100 Açık Sahne’nin konseptini değiştirmişti Tolga abi, ve bir sanatçı ve konukları şeklinde bir formata bürünmüştü.
Ve şimdi arkasından gözlerim yaşarmadan tek bir kelime yazamıyorum. Bugün bir ay üç gün oldu ama ben hala Tolga abi varmışçasına onunla konuşuyorum. Whatzap’ına mesajlar atıyorum ve yaptığım ya da onu hatırlatan şeyleri yazıyorum. Duyuyor biliyorum ve buna inanmak istiyorum. O yüzden son sözlerimi Tolga Abi’ye karmakarışık bir akışla notlar şeklinde bitirip yazının ikinci kısmına geçiyorum.
Abi ah, sen kesinlikle daha güzel bir yere gittin, bu dünyadaki güzel misyonunu kalplere saçarak daha güzel bir yere gittin ve şimdi arkanda bunca sevgiyle huzurla dinlenecek bedenin de, biz ne yapacağız? Her önümüze düşen fotoğrafında, her açık sahne anısında... Şimdi kim devam ettirecek misyonu, yeni isimleri eski kuşakla bir sahnede bir araya getirebilmeyi kim becerebilir artık? Sen benim kalbimde hep artık bütün sahneler senin abi, iyi ki şu kısacık konuklukta seninle kesişmiş yollarımız, iyi ki beni de hayatına kardeşim olarak dahil etmişsin... Gittiğin yerlerde huzurla mutlulukla dinle şarkıları, biz seni özleyeceğiz burada...
Sürekli güzel projeler, müzik işlerini, o güzel yazıları, çorak müzik ortamında güzel müzik duyulsun diye iğneyle kuyu kazarken bulduğun bütün yöntemleri üreten o güzel beynin sana nasıl ihanet etti Tolga abi? Sen gittin huzurla dinlen, ama biz ne olacağız? Sensiz aynı olmayacak buralar... Sen güvencemdin. Kimse dinlemese de sen dinlerdin beni... Alacağın olsun, başka bir evrende yüz yüze de helalleşiriz nasılsa. Ama varsa hakkım sana helal olsun helal olsun helal olsun...
Bir daha resmine ağlamadan bakabilecek miyim?... Abi çok büyük oyuk bırakıp da gittin.
Sen beni kalbimde hep o ilk tanışmadaki canım Tolga Abi’m olacaksın, o tek tekteki pop virüs partilerinde, baykuş cihangir gecelerinde, garajdaki açık sahnelerde ve dahi blue jeanli yıllarda, ben senin adını hep yaşatmaya çalışacağım anarak...
Hayatıma kattığın her bir güzelliği aldım kalbime koydum seni de orada camdan bir vitrine koydum. Sen hep İstanbul’un ve müziğin zarif efendisi benim Tolga Abi’m olacaksın...
Şimdi senin haberini aldığım koltuktayım tolga abi. Dün bu saatlerde haberini aldığım an gibi dejavu oldum. Hayat çok acımasız ve pişmanlık yüklüyor insana, keşke daha çok arasaydım diye. Neyse sen beni biliyorsundur zaten. Duyduğuna eminim. Bu gece senin için akıp gidiyor gözyaşları... Üzülme deme üzülüyorum hem de çok. Alışacağım ya da alışacağız belki zamanla ama unutmayacağım tolga abi seni hiç...
Abi bugün de gözümün önünden gitmedin. Bundan sonra ortak tanıdığımız sanatçıların konserlerinde acaba tolga abi de burada mıdır diye bakamayacak mıyım? Görünce mutlu olamayacak mıyım bir daha? Ya da sana mesaj atıp abi buradayım kulaklarını çınlatıyoruz diyemeyecek miyim? Çınlatsam da sen duymayacak mısın? Çok zor abi bu kadar alışmışken sana veda etmek.
Kardeşin olmak gurur vericiydi Tolga Abi... hayatıma kattıklarınla bundan sonra da hep yol göstericim olacaksın.... Bir gün yeniden buluşana kadar, huzurla uyu...
İyi geceler Tolga abi... Sen artık her mesajın sonunda olacaksın... Bugün dokuz sene önce senin imza günü yaptığın yerde bir imza günündeydim. D&R değil artık orası ama tam o dün paylaştığım fotoğraftaki noktada dururken bir an gözümün önünde canlandı o gün. Bir tuhaf oldum. Her neyse, umarım üşümüyorsundur, bugün hava güzeldi gerçi... Duam sana olacak bu gece de...
Bugün yedi gün oldu gideli sen yeni evrenine gideli... Biz burada alışmaya çalışıyoruz ama hiç tadım yok abi... Geçen Zorlu’da senin açık sahneni yaptığın yerden geçerken seni andım... Bir şehrin her yerinde bir anı olur mu? Oluyormuş abi...
Abi bugün senin için fidan bağışı yaptım, adın ağaçlarla yaşasın diye... Bugün hava çok yağmurlu ama aklımda sen nasılsın diye düşünüyorum. Huzurla uyu abi, yine baharlar gelecek elbet.
Canım Tolga Abi’m. On altı gün geçti hala özleminle uyanıyorum güne. Uzak bir evrende Çağlan'la ve yitip gitmiş değerlerle bu dünyadaki günlerini andığını ve huzurlu olduğunu hissediyorum. Ama keşke biraz daha kalsaydın ve güzel varlığından bizi mahrum etmeseydin abi. Yeniden görüşeceğiz bir gün.
Burada ne güzel gülüyorsun Tolga abi, o muzır ve tatlı gülüşün kalbimin ve aklımın en güzel yerinde oldu hep seni tanıdığım günden beri. Şimdi başka evrenler nasipleniyor gülüşünden, bize sadece kalan bu fotoğraflara bakmak düşüyor.
Tak Yıldız abim merhaba bu gece gene senin kulaklarını çınlattım kalbimden. Seni çok özlüyorum. Seninle hayat meşguliyetleri yüzünden açık sahneden açık sahneye görüşsek de son zamanlarda, her zaman orda olduğunu bilmek bana mutluluk veriyordu. Senden sonra tat tuz yok abi. İyi geceler olsun. Haftaya Zorlu PSM'de gene senin mekânda bu defa senin için AÇIK SAHNE yapacağız ve gene seni hissedeceğiz kalbimizde...
Şimdi bu satırları yazarken her bir anı tekrar tekrar hatırıma gelip beni güldürürken, gözlerimi ağlatıyor. Ancak bundan sonra da ben Tolga Abi’nin adının yaşatılması için elimden geleni yapacağım. Benim için öyle dev bir kayıp oldu. Umarım müzik dünyası da ne kadar büyük insanı gencecik yaşında kaybettiği için ne kadar büyük bir kayıp içinde olduğunun farkındadır.
Ve gelelim 5 Mayıs gecesine, Tolga abinin başlattığı %100 Açık Sahne’nin Tolga abi anısına yapılan herkes için coşku, benim için hüzün anlamına gelen o anlara. Tolga Abi’nin adı geçince benim gitmemem diye bir şey tabi ki söz konusu olamazdı. Konser öncesi açılışı, Tolga abi yerine bu defa bu geceyi beraber organize ettikleri ekip başlattı ve gözyaşları eşliğinde Tolga abinin hayatına kısa bir bakış attık barkovizyonda. Bu konuşmayı Tolga abi yapardı gecenin başında, sonrasında bir daha çıkmaz, konuklara bırakırdı sahneyi. İzlerken gözümün önünden İpek Atcan’la sahnede tatlı atışmaları göründü.
Tolga Akyıldız anısına yapılan bu son %100 Açık Sahnenin ev sahibi bu defa daha önce izlemediğim ama bir hayli kitlesinin olduğunu gördüğüm Punk Rock grubu Second ve konuklarıydı. Tolga abinin sağlığında planlanan ama pandemi vs vs bir sürü nedenle ertelenen konseri görmeye maalesef Tolga abinin ömrü vefa etmese de, eminim bir yerlerden görüp gururlanmıştır ruhu.
Önce gruptan biraz bahsetmeli.Bugüne kadar birçok festivalde boy gösteren ve Nofx, MxPx ve Yellowcard gibi grupların sahne performanslarında ön grup olarak sahne alan Second, 1999 yılında Özgün Semerci ve Kerem Brumend tarafından kurulan Türk Punk Rock grubu. 2006 yılında çıkarmış oldukları Dön Geriye Dönemem ve 2020 yılında çıkardıkları Arkana Bakma EP’lerinin arkasından geçen yılı bolca tekli çıkararak geçiren grup, artık bu kadar uzun süre ara vermeyeceğini söylüyor.
Şahsen ilk kez izlediğim grubun performansını ve seyirciyle diyalogunu çok sevdim. Bu anlamda Tolga abi, gittiğinde bile misyonunu sürdürüyor, zira konseri izledikçe, punk rock tarzım olmasa da, grubun beğendiğim şarkıları oldu ve grubu takibe aldım. Yer yer tek başlarına, yer yer de konuklarıyla her iki EP’lerindeki ve teklilerindeki şarkıları seslendirirlerken, bazı şarkıların yazılış hikâyelerini anlatmaları ise konserin güzelliği oldu, zira hikâyesi anlatılan şarkıları hep ayrı bir sevmişimdir.
Mesela solist Özgün Semerci, Balıklı Rum Balıkçı Ruhum şarkısını o sırada Balıklı Rum Hastanesi’nde yatmakta olan kız arkadaşına yazdığını anlattı. Bir de Doğduğuna Pişman şarkısının hikâyesi var aklımda kalan, onu da arkadaşının hamile kalıp depresyona giren şişman kedisine yazdığını anlatması da konserin gülümseten anlarından oldu.
Konserde dikkatimi çeken salondaki kitlenin tüm şarkıları adeta solisti ya da sahnedeki konuk sanatçıyı bastırırcasına bağıra çağıra söylemesiydi, ki punk’ın doğası zaten gümbür gümbür yüksek volümlü müzikken, tam da yerini buldu salondaki delilik hali. Konseri izleyenlerin birçoğunun daha önceki Second konserine geldiğini, solist Özgün Semerci’nin artık birçoğuyla göz aşinalığı olmasından anladım. Seyirciler o kadar hakimler ki gruba, her biri adeta yakın arkadaşmışçasına isimleriyle seslenip karşılık alıyordu.
Konserin en güzel anlarından biri, ki geleneğiymiş konserlerin, seyirciler arasından gitar çalmayı hiç bilmeyen bir seyirciye hızlandırılmış gitar kursu vererek, bir şarkıyı baştan sona çaldırmaları oldu. Bu grup-seyirci etkileşimlerini izlemeyi seviyorum. Sahnedeki grubun müziği karşısındaki kitle için yaptığının en güzel örneği ve bu etkileşim sanatçı/grup için birse, onu dinlemeye gelen fan kitlesi için bin önemlidir. Geceye özel hazırlanmış, her bir şarkıyı resmeden sticker’lar da konsere gelenler için güzel bir sürpriz oldu. Solist Özgün Semerci’nin fırlattığı penalardan biri de bana düştü.
Şarkılara gelecek olursak, şarkılar genel olarak hayat ve aşkla ilgili yaşanan duygu halleri, depresyonlar, iniş çıkışlar, mutsuzluklar, sonra coşmalar, isyanlarla ilgiliydi. Kâh hayata isyan ettik kâh mutsuzum işte deyip kendimizi yerlerden yerlere attık.
Grup, Aklımda Bir Kördüğüm, Eski ve Kusurlu, Mutsuzum İşte, yepyeni şarkıları Biz Bir Şarkı Olamadık, Fuck Galileo gibi bilinen parçalarını tek veya konuklarıyla seslendirirken, gecenin en dokunaklı ve benim açımdan boğazımı düğümleyen anı, Second grubunun Grup Vitamin şarkısı İstanbul’a yaptığı cover’ın bu defa Tolga abi için söylenmesi oldu. Kendi sahnemde de Tolga abi için gözlerim dolmadan söyleyemediğim bu şarkı, bu defa Second’ın gümbür gümbür versiyonuna rağmen gene aklıma Tolga abiyi getirip hüzünlendirdi. Ama güzel kotarılmış bir cover olmuş. Bu şarkıyı anons ederlerken, Tolga abinin hep Grup Vitamin’i açık sahneye getirmek istediğinden ve bir türlü gerçekleşmediğinden bahsettiler ve İstanbul’u Tolga Abi’ye armağan ettiler.
Second ve konukları demişken, biraz da konuklardan bahsetmek lazım. Grubun kurucu üyesi Özgün Semerci, son dönem üretimlerinin mimarı prodüktör Kerem Brumend, Türkiye punk rock sahnesinin yıldız isimleri Alican Şalt ve Parham A.G’den oluşan yeni Second kadrosu sahnelerinde Batu Akdeniz, Can Temiz, In Hoodies, Melis Karaduman, Nilipek, Övünç Dan, Padme ve Samet Çiçek gibi bu türü dinleyenlerin çok yakından tanıdığı isimleri konuk ederek bir veya iki şarkıda düetler yaptılar. Grubun bu isimlerle geçmişten gelen tanışıklık hikâyeleri ve şarkı seçimlerini belirleyen öyküler gecenin bir başka güzelliğiydi. Samet Çiçek’i “Beş yüz konserimizden dört yüz yetmişine gelmiştir, gelemediyse kesin bir sağlık sorunu olmuştur, yoksa hiç kaçırmaz” diyerek kadim dost olarak anons ettiler.
Konserde özellikle usul usul, su gibi sesiyle dingin sesiyle şarkılar söyleyen Nilipek’in punk rock yanının açığa çıkmasını görmek ilginç oldu. Bu arada ben Nilipek’i de ilk kez %100 Açık Sahne’de izlemiştim. Model grubunun kurucusu Can Temiz’in grupla tanışma sürecini anlatırken bizi taa 2000’lerin başına MySpace’li Winamp’lı zamanlara götürmesi gecenin güzel anlarından oldu. Baştan aşağı enerji patlamalı geçen gece de grupla birlikte tüm seyircilerin ayakları zıplamaktan bir an yere değmedi desem yeridir.
Hülasa benim için bir ilk punk-rock deneyimi, Tolga abi içinse misyonunu yerine getirmiş bir etkinlik olarak aklımdaki yerini aldı bu gece. Grubun müziği Athena’nın skalonga öncesi punk zamanlarını anımsattı. Sözlerin hissedilerek yazılmış olması ve her ne kadar benim için bir parça gürültülü bir müzik olsa da o içsel armoniyi ve melodiyi elden bırakmamış olmasıyla keyifli bir deneyim yaşattı. Fotoğraf ve videolardan gecenin coşkusunu siz de yaşayabilirsiniz. Bir daha %100 Açık Sahne yapılır mı bilmem (umarım yapılır) ama yapılmazsa Tolga Abi’nin yadigârı çok öksüz ve sahipsiz kalır bana göre. Yazık olur.
Commentaires