top of page
Yazarın fotoğrafıYonca BOYACI ELDENER

BİR PROFESYONELİN YAZARLIK TUTKUSU

Uzun yıllardır perakende sektöründe yöneticilik yapıyorum ve işimi seviyorum. Daha önce içinde yazma aşkı olup buna fırsat bulamamış biri değildim. Yazarlık serüvenim bundan 5 yıl önce birden tam anlamıyla bire başladı.


En kısası 8 saat süren olağan yönetim toplantılarından birinde gerçek toplantı notlarını tutmak yerine hayali bir yönetim toplantısı yazdım. Uzun yıllardır birlikte çalıştığım ekip arkadaşlarımı çok iyi tanıyordum ve hayali toplantıda onları kişiliklerine uygun biçimde konuşturmuştum. Bu notu okuyanlar çok eğlendiler. Ardından uluslararası toplantı versiyonları geldi. O zaman etrafımı fark etmeden gözlemlediğimi anladım.


Ve üç ay sürecek bir eğitim için Madrid’de yalnız kaldığım bir kış ayında otel odasında başladım yazmaya. Romanım eviyle işi arasında koşuşturan metropol kadınlarının trajikomik hikayesini anlatıyordu. İsmi “Eş İşten Geçmeden” idi ve okuyucularıma “kusursuzluk huzursuzluk yapar – işte de evde de” diyordum.

İçime yazarlık virüsü girmişti artık. Bu romanı ikincisi izledi. Ancak bu sefer içinde yaşadığım dünyayı anlatan değil gerçekten tutkulu olduğum arkeoloji konusunda bir roman yazmaya koyuldum. Uzun bir araştırma döneminin ardından yazılan romanım “Göbekli Tepe Muhafızı” Altın Kitaplar tarafından Kasım 2014’te basıldı.


Bu romanın ardından birçok profesyonelin içinde yazma tutkusu olduğunu görünce yalnız olmadığımı anladım. Son zamanlarda, mali müşavirimizden avukatımıza, insan kaynakları yöneticisi bir tanıdığımdan inşaat mühendisi bir dostuma kadar, nereden başlamak gerektiğini ve nasıl yazı yazılacağını soran çok kişi ile sohbet ediyorum.

Öncelikle, onlara verdiğim ilk cevabın “yarın başla!” olduğunu hemen söyleyeyim. İş hayatının içindeki biri için başlamak, bitirmenin gerçekten yarısı. Diğer yarısı ise istemekten ibaret…


“Göbekli Tepe Muhafızı” adlı romanımı okuyanların bana sıkça sorduğu bir sorudur bu kadar farklı iki işi nasıl yaptığım. Beni sanat tarihçisi veya arkeolog sananlar, pazarlama konusunda yöneticilik yaptığımı duyunca çok şaşırıyorlar. Halbuki yapabileceklerimizin önündeki tek engel kendimiz olduğuna göre, sınırları da kendimiz koyup kaldırdığımıza göre, bunda şaşıracak çok şey yok.


Evet, içinde tarihi referanslar olan bir roman yazmak için çok çalışmak ve okumak gerekli. Ancak iş dünyasının disiplini, sonuç odaklılığı ve proje üretme kabiliyetleri, bir roman yazabilmek için sanıldığından çok daha önemli yetkinlikler.


Aslına bakarsanız, bir proje sunumu yapmak ile bir kurgu yaratmak çok da farklı işler değil. Proje sunumlarında da neredeyim, nereye varmak istiyorum ve bunun için neler yaşayacağım? sırasını takip eden bir akış var. Bu bir romanın giriş, gelişme ve sonuç ilişkisine çok benziyor. Hatta bir roman kahramanı yaratmak ile marka mimarisi oluşturmak arasında bir çok paralellik var. Bir şirketin kimliğini oluşturmak ile bir roman kahramanını yolculuğa çıkarmak birçok açıdan benzeşiyor. Her ikisinde de bir davanın ardına bir hikaye takmış oluyoruz.


İyi kurgulanmamış markalar, tüketiciye sunacağı taahhüdü net bir biçimde ortaya koyamaz ve arkasında duramaz ise şirketlerin her aksiyonu küçük ve bütünlüğü olmayan günlük taktikler düzeyinde kalır. Tüketici o markayı anlamaz ve içselleştirmez. Bu roman kahramanları için de böyle. Çok net kurgulanmış bir roman kahramanı, derdi ve davası çok iyi anlaşılan, nasıl konuşacağı ve nasıl davranacağı okuyucu tarafından açıklıkla tarif edilebilir bir kişi olur, değil mi?


Esas mesele profesyonel hayatta da, sanatta da davamızın kendimiz tarafından çok net ortaya konmuş olması herhalde. Bunun ortaya çıkması ise tek seferde gelen bir ilhamla değil, çalışarak, okuyarak ve düşünerek; yeni evirilerek ortaya çıkıyor. Belki yazarlık tutkusu olduğunu düşündüğümüz tutkumuz bile bambaşka alanlarda filizlenecek ve meyve verecek. Ancak kesin olan şu: aslında yazar olmak diye bir şey yok. Sanat hayatın ta kendisi. Yaşadıklarımız bizi biz yapıyor ve derinlerde biriken sanatla su yüzüne çıkarıyor. Ruhunuzu, dünya görüşünüzü, istediklerinizi ve hissettiklerinizi roman yazarak çok iyi paylaşıyorsunuz. Her şeyden önce kendiniz için yazıyorsunuz ...


Yonca BOYACI ELDENER




Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page