Canavarların en asili Kont Dracula… Bugünki yazımda, bir dönemimizi ele geçirmiş ergen görünümlü vampirlerden ve tüm dönemlerin en iyisi Kont Dracula’dan bahsetmek istedim.
Vampirler çok eski tarihlere dayanan bir fantezi ürünü olabilir ya da kim bilir belki de gerçektir, ama beni ilgilendiren bunun kurguya döküldüğünde ne kadar iyi hissettirdiğidir.
Sanırım biraz eski kafalı olmamdan mütevellit, günümüz vampirlerini ben pek sevemedim. Herkesin fikrine tabii ki saygım sonsuz ama bana göre onların hal ve hareketleri sanki bizim asil canavarımızın biraz karizmasını çizer gibi.
Bana göre kan emicilerin tarihini en iyi yansıtan yazar ki; bahsettiğim tarih kesinlikle gerçek tarihle alakalı olan değil tamamen kurgu kısmı, Bram Stoker’dır. İrlandalı yazarın, gotik korku türündeki bu eseri, 26 Mayıs 1897’de İngiltere’de yayımlanmıştır ve İngiliz Edebiyatı’nın en ünlü eserlerinden biri olarak kabul edilir. Olay örgüsü; günlük anlatılar, gazete makaleleri ve mektuplar şeklindedir ki bu yüzden mektup roman özelliği taşımaktadır.
Bir tesadüf değil de işaret olarak varsaydığım bir bilgi de şudur ki; yazar tatil yaparken İngiltere’nin bir sahil ve liman kasabası olan Whitby’nin halk kütüphanesinde rastladığı ‘Drakula’ ismini (Rumence Şeytan anlamına geldiğini düşündüğü için) bu eserinde kullanmak üzere seçmiş ve kitabını da orada tamamlamıştır. Umarım yakın zamanda benim eserim de yayımlanır ve okursanız ne demek istediğimi çok iyi anlayacağınızı düşünüyorum.
Bu yazarın benim için bir başyapıt olmasının sebebi de ülkemizde 1993 tarihinde ‘Aşk Asla Ölmez’ sloganıyla vizyona giren ‘Bram Stoker’dan Dracula’ filmidir. Gösterim tarihinin gün ve ay olarak benim doğum tarihime tekabül etmesi de yine bir tesadüf değil, bence bir işarettir. ‘Francis Ford Coppola’ yönetmenliğinde çekilen bu yapımın işinin ehli oyuncular ile harmanlanması da filmi mükemmel yapan en büyük özelliklerindendir. ‘Dracula’yı canlandıran ‘Gary Oldman’ın (En sevdiğim Batman üçlemesindeki Komiser Gordan) role ne kadar çok yakıştığını söylemeden de geçemeyeceğim. ‘Güzel Mina’yı oynayan ‘Winona Ryder’ (Beter Böcek- Lydia) ‘Keaunu Reeves’in (Şeytanın Avukatı-Kevin) keşfedilmesine ön ayak olan (tamamen benim fikrim) ‘Jonathan’ rolü ve tabii ki büyük aktör Anthony Hopkins’in hayat verdiği en büyük vampir avcısı ‘Abraham Van Helsing’ ve daha nice iyi oyuncular ile muhteşem donanıma sahip bir dönem filmi.
‘Bram Stoker’dan Dracula’; üç teknik dalda Oscar kazanmıştır. Bunlar: Ses, makyaj ve kostüm dallarıdır. Ayrıca çeşitli yarışmalarda da yedi adet ödülü de başarı tarihine eklemeyi ihmal etmemiştir. Kostüm dalında Oscar demişken kısa bir bilgi vermek isterim. Yönetmen ‘Francis Ford Coppola’, filmi yönetirken set dekorlarını ikinci plana atıp, kostümlere odaklanmaya karar vermiş çünkü kostümlerin sahne dekoru olarak hizmet edebileceğine ve filmin atmosferini tam anlamıyla belirleyeceğine inanmıştır. Bence, Oscar ödülü için haklı bir kazanım olmuş çünkü kostümler o kadar iyidir ki günümüzde sanat tarihi bölümlerinde hala işlenmektedir.
Bu başyapıtın müzikleri, ‘Love Song For a Vampire (Yazan ve yorumlayan: Annie Lennox) ve ‘Exeloume’ (Yazan ve yorumlayan: Diamonda Galas), izleyicinin film ile bütünleşmesine ve o karanlık atmosferi hissetmesine olanak sağlamıştır. Ayrıca, birçok kez sinemaya uyarlanan bu gotik korku kurgu romanını, gerçeğine en yakın uyarlayan yönetmen de Coppola‘dır.
Vampir edebiyatından bahsederken tabii ki Amerikalı yazar ‘Anne Rice’i de unutmamak gerekir ki, kendisi bizi 1976 yılında ‘Vampirle Görüşme’ eseriyle tanıştıran kişidir. Kitabı kadar filmi de harika olan bu eser ‘Kanımı iç ve sonsuza kadar yaşa sloganıyla’ 1995 yılında ülkemizde vizyona girmesiyle, birçok vampir tutkununun gönlünü çelmiştir. Yine müthiş bir oyuncu kadrosu ile yönetmenliğini Neil Jordan’ın üstlendiği bu film de aynı Dracula filmi gibi yıldızlar geçidi olarak bize görsel bir şölen sunmuştur. ‘Tom Cruise, Brad Pitt, Antonia Banderas, Stephen Rea ve Christian Slater’in omuzladığı bu tarihi, korku ve romantik temalı yapımın Oscar ve Altın Küre adaylıkları bulunmaktadır.
Diğer vampir konulu film ve dizilere gelirsek; Alacakaranlık Serisi, günümüz çağına uygun daha çok gençlerin tercih edebileceği bir yapım olurken, dizi olarak da True Blood önerilerim arasındadır. Ayrıca zamanının popüler dizisi True Blood’ı doğuran Charlaine Harris’in Gündüz Ölüsü ile başlayan ve on üç kitap halinde seri olarak yazdığı eserlerini de mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Ufak bir bilgi; bu seri Anthony Roman Ödülü’ne layık görülmüştür. Yok ben biraz daha romantik bir şeyler isterim derseniz de ‘The Vampire Diaries’ ve devamı olan ‘The Originals’ı da okumanızı ve izlemenizi önerebilirim.
Edebiyat ve sinema dünyasında çok çeşitli vampir temalı kitap, film ve dizi bulunmaktadır. Eğer bu alanda bir eser isterseniz ufak bir araştırma ile kendinize uygun olanları bulacağınıza eminim ama benim tavsiyem kesinlikle ‘Bram Stoker’ dan Dracula’ eserinden yanadır ki, çoğu kişiye göre bu bir aşk hikayesi olsa da satır aralarını okuduğumuzda bunun bir kurtuluş hikayesi olduğunu anlıyoruz ve bu da bize bambaşka bir bakış açısı kazandırıyor.
Siz de önce okuyun daha sonra izleyin ve iyi hissedin, çünkü ben iyi hissettim ve iyi olan her şey sizi de bulsun isterim…
コメント